Kıtlık ve Bolluk

Stok Kodu:
9786059386340
Boyut:
13,50 x 21,00 cm
Sayfa Sayısı:
224
Baskı:
1
Basım Tarihi:
Ağustos 2018
Çeviren:
Mesut Önen & Biranda Hinginar Çoban
Kağıt Türü:
2. Hamur
Dili:
Türkçe
%25 indirimli
270,00TL
202,50TL
9786059386340
391153
Kıtlık ve Bolluk
Kıtlık ve Bolluk
202.50
Bu kitap, Avrupa'da yemeğin tarihini ve bunun iki bin yılı aşkın bir süre içerisinde, Avrupa kültürlerinin evriminde oynadığı rolü ele alıyor. Yemek hayatta kalabilmek ve kültür için bir önkoşul, ulusal ve emperyal ihtirasların itici gücü, üretim ve tüketim biçimi; bölgelerin, sınıfların ve bireylerin kimlik ve statülerinin bir ifade biçimiydi ve hâlâ da öyle. Zor zamanlarda, yaşamın amacı yemeğin aracı haline gelmişti. Savaş ve dağılma dönemlerinde yağma yaygın hale geldiğinde, yamyamlığa bile rastlanıyordu. Bolluk zamanlarında ise, yemeğin lezzeti ve hazırlanışı onun varlığı kadar önemli hale geliyordu. Massimo Montanari'nin de gösterdiği gibi, yemeğin tarihi garip zıtlıklarla dolu. Yakın zamana kadar halk, etleri ve tahılları tuzlayarak ya da kurutarak saklarken, soylular, daha Roma zamanından beri, yiyecekleri mevsim dışında, örneğin çileği kışın, şeftaliyi ilkbaharda yemeye itibar ederlerdi. Şimdi ise yiyeceklerin çoğu yıl boyu bulunabildiğinden, her şeyi zamanında yemek bir ayrıcalık haline geldi. Vejetaryenlik ete ulaşabilirliğin bir göstergesi oldu. Eskiden diyet ne yediğiniz anlamına gelirken, şimdi ne yemediğiniz anlamına geliyor. Avrupa'nın yemekle ilişkisi nadiren düz bir ilişki olmuştur. Bu geniş kapsamlı tarih araştırmasında yazar Avrupa'nın sınıfları, bölgeleri ve ulusları, Eskiçağın alışkanlıklarıyla günümüzün sorunları arasında ustaca gidip geliyor. Tüketim, üretim ve lezzetin içiçe geçmiş evrimini inceleyerek, bunların hem geçmişte Avrupa'nın çeşitli kültürleri ve halkları arasında neyi ortaya koyduklarını hem de bugün ne anlama geldiklerini gösteriyor. Tanıtım MetniTanıtım Metni
Bu kitap, Avrupa'da yemeğin tarihini ve bunun iki bin yılı aşkın bir süre içerisinde, Avrupa kültürlerinin evriminde oynadığı rolü ele alıyor. Yemek hayatta kalabilmek ve kültür için bir önkoşul, ulusal ve emperyal ihtirasların itici gücü, üretim ve tüketim biçimi; bölgelerin, sınıfların ve bireylerin kimlik ve statülerinin bir ifade biçimiydi ve hâlâ da öyle. Zor zamanlarda, yaşamın amacı yemeğin aracı haline gelmişti. Savaş ve dağılma dönemlerinde yağma yaygın hale geldiğinde, yamyamlığa bile rastlanıyordu. Bolluk zamanlarında ise, yemeğin lezzeti ve hazırlanışı onun varlığı kadar önemli hale geliyordu. Massimo Montanari'nin de gösterdiği gibi, yemeğin tarihi garip zıtlıklarla dolu. Yakın zamana kadar halk, etleri ve tahılları tuzlayarak ya da kurutarak saklarken, soylular, daha Roma zamanından beri, yiyecekleri mevsim dışında, örneğin çileği kışın, şeftaliyi ilkbaharda yemeye itibar ederlerdi. Şimdi ise yiyeceklerin çoğu yıl boyu bulunabildiğinden, her şeyi zamanında yemek bir ayrıcalık haline geldi. Vejetaryenlik ete ulaşabilirliğin bir göstergesi oldu. Eskiden diyet ne yediğiniz anlamına gelirken, şimdi ne yemediğiniz anlamına geliyor. Avrupa'nın yemekle ilişkisi nadiren düz bir ilişki olmuştur. Bu geniş kapsamlı tarih araştırmasında yazar Avrupa'nın sınıfları, bölgeleri ve ulusları, Eskiçağın alışkanlıklarıyla günümüzün sorunları arasında ustaca gidip geliyor. Tüketim, üretim ve lezzetin içiçe geçmiş evrimini inceleyerek, bunların hem geçmişte Avrupa'nın çeşitli kültürleri ve halkları arasında neyi ortaya koyduklarını hem de bugün ne anlama geldiklerini gösteriyor. Tanıtım MetniTanıtım Metni
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat